“Roma, Bizans, Osmanlı... İstanbul; Yerebatan Sarnıcı’na bitişik evlerden sepet sarkıtılarak sazan balığı yakalanan büyük kent. İstanbul, üzerinden farklı medeniyetler geçen yaşlı bir fahişe”. Gazeteci yazar Erk Acarer %100 İstanbul kitabında İstanbul’u böyle tanımlıyor. İlk kitabı “Matruşkadan Tayyare”den sonra yeni kitabında İstanbul’un geçmişine yelken açan yazar, üstünde yaşadığımız bu şehrin tarihinden seçtiklerini romantik ama muhalif bir dille anlatıyor. Yenikapı’nın ilginç hikâyesi, Cankurtaran’ın boksör delikanlısı Erol Taş‘ın anıları, Kazlar Çeşmesi’nin Kazlıçeşme oluşu, dahası neredeyse her semtin hiç bilmediğimiz hikâyeleri ve bu hikâyeler eticaret seo den dilimize geçmiş onlarca deyimi, atasözünü, tarih ve günümüzle birlikte çözümlüyor.
Peki, böyle bir serüvenin peşine nasıl düşmüş? Anlatıyor; “Bu şehirde yaşıyoruz, büyüyoruz, aşık oluyoruz, kavga ediyoruz ve de muhtemelen öleceğiz. Ama onu tanımıyoruz. Evet, burası çabuk değişiyor. Biz de hemen yabancılaşıyoruz. Benim çocukluğum Beşiktaş’ta dut ağaçlarının tepesinde geçti. Şimdi ne kaldı, onu görmek için bu yolculuğa çıktım. Elbette ben de yaşadığım bu şehri yeni tanıdım. Çocukluğumu ararken, Haşim İşcan Geçidi’nin altındaki bisikletçilerle işe başladım”.
Taksim’deki Bolşevikler
Evet, Haşim İşcan Geçidi, çocukluğunu İstanbul’da geçirmiş herkes için özeldir. Hâlâ otobüs camından bisikletlerin büyüsüne kapılan küçük gözlerin ne kadar heyecanlandıklarını görmek de mümkün. Acarer de kitabın siftahını bu çocukluk hikâyesinden başlayarak yapmış. Ona göre İstanbul’da kafasını kaldırarak yürümeli insan, bastığı taşın altını da bilmeli. İşin içine gazeteciliğin verdiği tecrübe ve merakta katılınca bu kitabı yazmak kaçınılmaz olmuş.
Acarer, cuma namazlarına gitmiş, simitçilerle sohbet etmiş, İstanbul’un deniz kenarlarında ruhunu dinlendirmiş, Süleymaniye’nin avlusunda oturup Çorlulu Ali Paşa’da nargilesini tüttürmüş. Yani, bir kent gezgini olarak hikâyeleri geçtikleri yerde kaleme almanın peşine düşmüş. Bu düşüş bir buçuk yılda tamamlanmış. Bu sürede mekan ve tarih ilişkisini yakalarken İstanbul’la kurduğu duygusal bağı da güçlendirmiş. Acarer aslında kitabında okuyucuyla da farklı bir bağ kuruyor. Çünkü konuşur gibi yazıyor. Dili rahat, tarihi anlatıyor, ama sıkıcı değil. Okuyucuyu karşısına alıyor ve başlıyor sohbete.
Acarer ile konuşurken kitabı hazırlarken başından geçen, unutamadığı bir de anıyı anlatıyor. Anı da, anıya konu olan da epey ilginç. Biz önce kitaptan başlayalım. Acarer’in kitabında “Taksim’deki heykele dikkatli bakın, bolşevikleri göreceksiniz” başlığı altındaki hikâyede Taksim anıtının İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica‘ya yaptırıldığı, heykeldeki figürlerin halkı, Kurtuluş Savaşı’nı ve elbette Mustafa Kemal‘i canlandırdığı yazıyor. Buraya kadar herkes aynı şeyi biliyor. Ama anıttaki Mustafa Kemal’in ardında Mihail Vasilyeviç Frunze ve Kliment Yefromoviç Voroşilov isimli iki Rus genaralinin olduğu herkesin bildiği bir şey değil.
Kategori : MAGAZİN